Süper Teklif (Üye Olun Ve Para Kazanmaya Başlayın.)

Hz.Mevlana Kimdir?

Hz.Mevlana Kimdir?

15 Ara 2007

HZ. MEVLANA'NIN SAHSIYETI

Dış Görünüşü

Mevlana, sararmis yüzlü ve ince vücutlu idi. Bu sararmis ve zayif bünyesinde öyle bir nur ve heybet vardi; gözleri o kadar keskin ve çekici idi ki, kimse dikkatle bakamazdi. Mevlana basina, bilginlere mahsus bir sekilde sarik sarar, taylasan (sariktan sarkan uç) birakirdi. Sirtina da bilginlerin giydikleri gibi bol genis kollu bir hirka giyerdi.

Sems'in kaybolmasindan kirk gün sonra, ömrünün sonuna kadar, beyaz sarik yerine duman renkli bir sarik sardi ve Yemen ile Hint kumasindan yaptirdigi fereci (gögsü açik uzun kollu cübbe) giydi.

Hazret-i Mevlana'nin Tasavvufu

Mevlana'nin tasavvufu, hiçbir zaman bir bilgi sistemi yahut hayali bir idealizm degildir. Onun tasavvufu, irfan tahakkuk, ask ve cezbe aleminde olgunlasmadir. Mevlana, daima hayatin gerçeklerini görür, hayatin bütün gerçeklerini kabul eder, ondan el etek çekmez. Miskinligi, hayattan el etek çekmeyi reddeder, hayati, hayatin içinde yasatir. Onun dünyayi tarifi, bize, onun tasavvufunu açiklar: "Dünya nedir? Allah'tan gafil olmaktir. Kumas, para, ölçüp tartarak ticaret yapmak ve kadin; dünya degildir. Din yolunda sarf etmek üzere kazandigin mala, Peygamber, "Ne güzel mal" demistir. Suyun gemi içinde olmasi geminin helakidir. Gemi altindaki su ise gemiye, geminin yürümesine yardimcidir. Mal, mülk sevgisini gönülden sürüp çikardigindadir ki Süleyman Peygamber, ancak yoksul adini takindi. Agzi kapali testi, içi hava ile dolu oldugundan derin ve uçsuz bucaksiz su üstüne yüzüp gitti. Iste yoksulluk havasi oldukça insan, dünya denizine batmaz, o denizin üstünde durur. Bütün bu dünya, onun mülkü olsa bu mülk, gözünde hiçbir sey degildir."

Hazret-i Mevlana'nin Tasavvufunda Gaye

Mevlana'nin tasavvufunda gaye, kulluk ve yokluktur. Dolayisiyla hakiki padisahlik, gerçek varlik makamina erismektir. "Asil o Allah mülk ve saltanat sahibidir, kendisine bas egene bu topraktan yaratilan dünya söyle dursun, yüzlerce mülk, yüzlerce saltanat ihsan eder. Fakat, Allah huzurunda bir secde, sana iki yüz devlet ve saltanattan daha hos gelir. Ben ne mal isterim, ne mülk; ne devlet isterim, ne saltanat. Bana o secde devletini ihsan et, yeter diye aglayip sizlanmaya baslarsin..." "Senin taht dedigin sey, tahtadan yapilma tuzaktir. Kondugun yeri bas köse sanmissin ama, kapida kalakalmissin. Igreti padisahligi Allah'a ver de Allah sana herkesin kabul edecegi hakiki bir padisahlik versin." "Yok olmadikça hiç kimseye yüce huzura varmaya yol yoktur." "Kapida dolasan, Ben'den Biz'den dem vuran kapidan sürülür, "La" makaminda dolasip durur." "Kim benlikten kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadigi için herkese dost kesilir." "Yokluk küheylani, ne de güzel bir buraktir. Yok olduysan seni varlik makamina götürür."

Hazret-i Mevlana'nin Tasavvufunda Ask

Mevlana'nin tasavvufunda, yaratilisin, hayatin manasi asktir. Ask ise, kimseye niyazi, ihtiyaci olmayan Allah'in vasiflarindandir. Ondan baskasina asik olmak da geçici bir hevestir. Yaratilisin sebebi bütün hastaliklarin takibi, böbürlenmenin, bencilligin devasi, elemlerin merhemi ilahi asktir: "Ask, o suledir ki, parladi mi sevgiliden baska ne varsa hepsini yakar", "Ask, kimseye niyazi ve ihtiyaci olmayan Allah'in vasiflarindandir. Ondan baskasina asik olma, geçici bir hevestir.", "Ey bizim kibir ve azametimizin ilaci, ey bizim Eflatunumuz! Ey bizim Calinusumuz!", "Toprak beden, asktan göklere çikti, dag oynamaya basladi, çeviklesti. Ey asik! Tur'un cani oldu. Tur sarhos, Musa da düsüp bayilmis... Kimin aska meyli yoksa o kanatsiz bir kus gibidir. Vah ona!"

Hazret-i Mevlana'nin Tasavvufunda Esas

Mevlana'nin tasavvufunda esas, gönül sahibine erismek ve cevher olmaktir. Nitekim söyle buyurur, "Allah ile oturup kalkmak isteyen kisi, veliler huzurunda otursun. Velilerin huzurundan kesilirsen, helak oldun gitti. Çünkü sen, külli olmayan bir cüz'sün. Seytan birisini kerem sahiplerinden ayirirsa onu, kimsiz, kimsesiz bir hale kor, o halde de bulunca basini yer mahvedip gider.", "Velilerin huzurundan uzaklasirsan hakikatte Allah'dan uzaklasirsin.", "Mana ehliyle düs kalk ki hem ata ve ihsan elde edesin, hem de feta (yigit, cömert) olasin.", "Bu cisimde manasiz can, hilafsiz, kilif içinde tahta kiliç gibidir. Kilifta bulundukça kiymetlidir. Çikinca yakmaya yarar bir alet olur.", "Tahta kilici muharebeye götürme, ah u figana düsmemek için önce bir kere muayene et; eger tahtadansa, yürü baskasini ara, eger elmassa sevinerek ileri gel! Elmas kiliç, velilerin silah deposundadir. Onlari görmek size kimyadir. Bütün bilenler, ancak ve ancak bunu böyle demislerdir: Bilen, alemlere rahmettir. Gülen nar bahçeyi güldürür. Erleri sohbeti de seni erlerden eder. Kati tas ve mermer bile olsan, gönül sahibine erisirsen cevher olursun. Temizlerin muhabbetini ta caninin içine dik . Gönlü hos olanlarin muhabbetinden baska muhabbetlere gönül verme. Ümitsizlik diyarina gitme, ümitler var. Karanliga varma, günesler var. Gönül, seni, gönül ehlinin diyarina; ten, seni su ve çamur hapsine çeker. Agah ol, bir gönüldesten gönül gidasini al, onunla gönlünü gidalandir. Yürü, ikbali bir ikbal sahibinden ögren."

Hazret-i Mevlana'nin Islami Esaslara ve Hazret-i Muhammed'e (S.A.V.) Bagliligi

Mevlana "Muhakkak ki sizin, Allah'in yaninda en kerim olaniniz Allah'dan çok korkup, günah islemeyeninizdir." Mealindeki ayetin suuruyla daima Kur'an hükümlerinin adabina riayet ederek Allah'in hakim kildigi seylerden çekinmis, nefsinin hazlarini terketmis, olgunlugu elde etmeye mani olan seylerden el çekmis, hülasa Allah'dan kendisini uzaklastiracak seylerin hepsinden daima sakinmis gerçek takva sahibi bir sahsiyettir.

Hazret-i Mevlana Islami Esaslardan Sapmadi

Sems ile karsilastiktan sonra, muhitin hazim ve idrak edemeyecegi bir aleme giren Mevlana bütün vecd (kendinden geçerek ilahi aska dalma) ve istigrak (mana alemine dalarak dünyadan habersiz olma hali) içinde dahi bir an Islam dininin esaslarindan harice bir adim atmamistir.

Hazret-i Mevlana'da Ibadet Suuru

Mesnevi'sinde; "Bizim Rabbimiz "Secde et ki, Allah'in yakinlarindan olasin" buyurmustur. Bizim bedenlerimizin secdesi ruhlarimizin Allah'a yaklasmasina sebeptir." Diyen Mevlana, Allah sevgisini yalniz fikir ve mana olarak kabullenmez, üzerine farz olan ibadetleri askla ifa ederdi. Eflaki söyle naklediyor: Mevlana, Ezan-i Muhammedi'yi isitince, elleriyle dizlerinin üzerine basip, olanca heybetiyle ayaga kalkar, "Ey kendisiyle rusen olan canimiz! Adin ebediyete kadar kalsin" der; bunu üç defa tekrarlar sonra: "Bu namaz, oruç, hac ve cihad, itikadin sahididir. Hediyeler, armaganlar ve sunulan seyler benim seninle hos oldugumun, seni sevdigimin sahididir.", "Eger Allah sevgisi yalniz fikir ve mana olsaydi senin oruç ve namazinin zahiri suretleri de kalmazdi, yok olurdu." Diyerek tam bir tevazu ve niyazla namaza dalardi.

Hazret-i Mevlana Kur'an-i Kerim'e Hayran, Hazret-i Muhammed'e Kurban'dir

Mevlana, su rubaisiyle Kur'an-i Kerim'e ve Hazret-i Muhammed'e (S.A.V.) bagliligini apaçik ilan ederek

"Canim bedenimde oldukça Kur'an-in kuluyum;
Seçilmis Muhammed'in yolunun topragiyim.
Birisi, sözlerimden, bundan baska birsöz naklederse, O nakledenden de bezmisim ben, bu sözden de bezmisim" demektedir.

Hazret-i Mevlana'nin Hüviyeti

Mevlana'nin eserleri ve yasayisi dikkatlice tetkik edildiginde, rahatlikla söyle söylenebilir: Mevlana kendi ilmini, Hazret-i Muhammed'in ilminde; irfanini, Hazret-i Muhammed'in irfaninda; benligini, Hazret-i Muhammed'in benliginde; hasili bütün varligini, O'nun varliginda yok ederek manevi hüviyetini, Hazret-i Muhammed'in manevi hüviyetinin parlak mes'alesi nurundan yakip uyandirmistir. Nitekim kendisi de bu hakikati su misralarinda belirtmekterdir.

"Biz Allah'in sayesiyiz, Mustafa'nin nurundaniz.
Sedef içine damlamis çok kiymetli bir inciyiz.
Herkes suret gözüyle bizi nereden görecek?
Biz Kibriya'nin su ve balçik içinde belirmis nuruyuz."

O'nun Insana Bakis Dairesinin Merkezi

Bilinmelidir ki, Mevlana'nin, bir kamil mürsid olarak manevi vazifesi, yaratilisinin gayesi çerçevesinde, insanlarin hidayetine ve ebedi saadetine vesile olabilmektir. Bu ilahi gayenin gayreti ve yüklendigi manevi vazifenin suuruyla: "Biz pergel gibiyiz. Bir ayagimiz Seri'at'de (ayet, hadis, icma-i ümmet ve kiyas-i fukaha üzerine kurulmus olan din kaidelerinde) saglamca durur, öteki ayagimiz yetmisiki milleti dolasir." Demektedir.

O'nun Engin Hosgörüsündeki Sir, Nur, Suur, Huzur: O'nun engin hos görüsünde Tevhid'in sirri, Kur'an'in nuru, imanin suuru ve Muhammedi ahlakin huzuru vardir. Mevlana'nin Tevhid'in nes'esiyle ve Muhammedi feyzin coskunlugu ile özünde olan engin hosgörüsünü yasayisi ile de, nükteli bir biçimde, ortaya koydugunu görmekteyiz. Zaten Mevlana'nin sahsiyetindeki olgunluk ve bariz vasif, söyledigini yasamasidir ve fikrini hareketiyle göstermesidir. Bu hususta bir misal verelim: Bir Sema meclisinde Mevlana, Sema etmektedir. Birdenbire Hiristiyan sarhos Sema'a girer. O sarhos heyecanlar göstererek Mevlana'ya çarpmaktadir. Bunun üzerine dostlar o sarhosu incitirler. Mevlana, o sarhosu incitenlere hitaben, "Sarabi o içmistir, sarhoslugu siz ediyorsunuz" buyurur. Dostlar, o sarhosu tanitmak için cevaben, "Tersadir (Hiristiyan)" dediklerinde, Mevlana, tesanin diger, korkak ve korkan, manasini ima ederek; "O tersa (korkar ve korkan) ise siz niçin degilsiniz?" Der ve dostlar, yaptiklari hatadan dolayi özürler dilerler.

Hazret-i Mevlana'nin Egitimci Yönü

O'nun Insana Bakisi: Mevlana, insana fasik (günahkar) da olsa, kafir de olsa, engin bir görüsle ve rahmet dolu bir nazarla bakmistir. Çünkü o, Mesnevi'sinde de ifade ettigi gibi Allah'in fasik ve putperest de olsa kendisini çagirana icabet edecegini müdriktir. Mevlana, Muhammedi feyze tam mazhar olarak rahmet madeni olmustur, Kur'an-i Kerim'de buyurulan: "Allan'in rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz" mealindeki ilahi müjdenin hakikatine ermis bir Allah dostudur. Onun içindir ki, bütün insanliga coskunlukla;

"Ümitsizlik semtine gitme, ümitler vardir.
Karanlik tarafa gitme; günesler vardir."

Diye haykirir.

Kamil insan olarak, böylesine, ilahi rahmet ve Rahmani ümitlerle dopdolu olan Mevlana'nin hiç kimseye hor bakmayacagi gayet tabiidir ve hassasiyetle su tavsiyede bulunur. "Hiçbir kafiri hor görmeyin. Olur ya, müslüman olarak ölebilir. Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamiyla yüz çeviriyorsun."

O'nun Halka Bakisi

Mevlana'nin nazarinda, kim olursa olsun, her seyden evvel insan vardi. Halk tabakasindan olsun, yüksek tabakadan olsun, onun için farketmezdi. Bilakis halka pek merhametliydi. Gariplere karsi daima gönül alici davranirdi.

Mevlana bir gün Ilica'ya gitti. Emir Alim Çelebi, daha önce davranarak hamama vardi ve Mevlana'nin dostlaryla beraber kalabilmesi için bütün insanlari hamamdan disari çikartti, sonra havuzu kirmizi beyaz elmalarla doldurttu. Mevlana içeri girdigi vakit, hamamin soyunma yerinde insanlarin acele ile elbiselerini giydiklerini ve havuzun elmalarla dopdolu oldugunu gördü. emir Alim Çelebi'ye hitaben dedi ki: "Ey Emir Alim! Bu insanlarin canlari elmadan daha mi az kiymetli ki, onlari disari edip havuzu elmalarla doldurdun. Onlardan biri, elmalarin otuz mislidir. Yalniz elmalar degil, bütün dünya ve içindeki seyler, insanlar için degil midir? Eger beni seviyorsan, söyle de hepsi hamama girsinler. Fukarasi, zengini, saglami ve zayifi disarida kalmasin ki, ben de onlarin davetsiz misafiri olarak suya girebileyim, onlarin sayesinde biraz dinlenebileyim."

O, Çevresine Rahmettir

Etrafindakilerin ve kendisi ile oturup kalkmak isteyenlerin, sultanlar, emirler, zenginler ve hep ileri gelen kimseler olmasina ragmen Mevlana, daha çok fakirlerle, zaruret içinde olanlarla düsüp kalkardi. Müridlerin çogu da zaten hor ve hakir görülen kimselerdi. Müridlerini kinayanlara, Mevlana'nin verdigi cevap dikkat çekicidir.
"Benim müridlerim iyi insanlar olsalardi, ben onlarin müridi olurdum. Kötü insan olduklarindan, ahlaklarini degistirip iyi olmalari, iyiler ve iyi amel eden insanlarin arasina girmeleri için müridlige kabul ettim. Allah'in rahmetine mazhar olanlar kurtulmuslardir; fakat lanetine ugramislar tedaviye muhtaç hastalardir. Iste biz bu lanetlikleri rahmetlik yapmak için dünyaya geldik."

Hazret-i Mevlana Ince Ruhlu Nazik Bir Babaydi

Mevlana, ince ruhlu, gayet hassas ve nazikbir baba, gönül almakta, gönül oksamakta ve kadirsinaslikta örnek bir aile reisidir. Gelini Fatma Hatun'a ve oglu Sultan Veled'e gönderdigi mektuplari okudugumuzda, onun ince ruhunu, nezaketini ve kadirsinasligini açikça görmekteyiz. Gelinine hitap ederken kullandigi: "Bizim de gönlümüzün, gözümüzün isigi aydinligi, alemin de gönlünün ve gözünün isigi aydinligi...", "Canim canina karismistir, birlesmistir. Seni inciten her sey beni de incitir... Sizin gaminiz, on kat fazlasiyla bizimdir. Sizin düsünceniz, tasaniz; bizim düsüncemiz, bizim tasamizdir... Aziz oglum Bahaeddin sizi incitirse, gerçekten sevgisini ve gönlümü ondan alirim..." ifadeleri onun hassas ruhunun, nezaketinin ve gönül oksayiciliginin delilidir.

Hazret-i Mevlana Kiymet Bilen Bir Dost

Ogluna hitaben yazdigi mektubundaki su cumleler de onun kadirsinas sahsiyetinin aynasidir: "Padisahimiz Seyh Selahaddin'in kizinin hatirina riayet etmeniz için su birkaç satir yazildi... Allah için su babanizin yüzünü, kendi yüzünü, bütün soyumuzun, sopumuzun yüzlerini ak etmek istersen onun hatirini aziz, ama pek aziz tut, onu can ve gönül tutagiyla avlamak için her günü ilk gün, her geceyi gerdek gecesi say..."

Hazret-i Mevlana Gönül Alici; Örnek Bir Baba

Mevlana'nin, davranislariyla ve tavsiyesiyle, nasil bir baba ve nasil bir ruh terbiyecisi oldugunu anlamak için de Sultan Veled'in su hatirasini okuyalim: "Bir gün bana büyük bir ruh bezginligi ve iç sikintisi geldi. Beni bezgin ve sikintili gören babam:"Birinden mi incindin de böyle sikildin?" dedi. Ben "Bilmiyorum, bu ne haldir?" dedim. Babam kalkip eve gitti ve bir müddet sonra, kurt postunu çevirip basina ve yüzüne geçirmis bir halde ve çocuklari korkuttuklari gibi "Bu! Bu! Bu!" yaparak yanima geldi. Babamin bu hos hareketinden bana bir gülmedir geldi; anlatilamayacak derecede güldüm. Yere kapanarak ayaklarini öptüm. Babam "Bahaeddin! Eger bir güzel sevgili sana siki sikiya baglansa, daima seninle saka, senlik etse ve birdenbire yüzünün seklini degisitirip gelse ve sana "Bu! Bu! Bu!" dese ondan hiç korkar misin?" buyurdu. Ben de hayir, korkmam dedim. Buyurdu ki: "Seni sevindiren, seni sevinç ve nese içinde tutan sevgili, seni üzen ve kendisinden sikinti duydugun ayni sevgilidir. Hep odur, hep ondandir ve ondan feyizlenirsin. O halde neden bos yere üzgün duruyor, sikintinin elinde aciz kaliyorsun?"

"Içinde sikinti görünce onun çaresine bak; çünkü dallarin hepsi kökten biter. Içinde genislik, ferahlik görünce ona su ver. Kalb ferahliginin verdigi meyvayi da, dostlara ve ahbaplara sun."

Insani Münasebetlerde Dikkat Ettigi Hususlar

Mevlana, hasimlari tarafindan kendisine reva görülen dil uzatmalara ve uygunsuz lakirdilara hiç aci cevap vermez, yumusaklikla mukabelede bulunurdu.

Molla Cami, söyle naklediyor: Mevlana'ya düsmanlik güden Konyali Siraceddin'e Mevlana'nin: "Ben yetmisiki milletle beraberim" dedigini söylediler. Siraceddin de düsmanligindan, Mevlana'yi huzursuz etmek ve kismetten düsürmek niyetiyle, yakinlarindan olan bir alime ona gönderdi. O alim, Siraceddin'in talimatina göre, büyük bir kabalik içinde Mevlana'ya sen böyle mi söyledin, diye soracak, sayet ikrar ederse kendinine edep disi sözlerle incitecek, insanlar arasinda mahcup edecekti. O alim, Mevlana'nin huzuruna geldi ve sordu. "Sen yetmisiki milletle beraberim diye söyledin mi?" Mevlana da cevaben: "Evet demisim" deyince, o alim agzina geleni söyledi, asiri derecede ileri geri konustu. Mevlana tebessüm ederek dedi ki: "Senin bu söylediklerine ragmen, seninle de beraberim."

Hizmetkarlara Karsi Davranisi

Mevlana, cariyelere, hizmetkarlara karsi muamelesinde ve anlayisinda da güzel ahlaklidir. O daima gönül verdigi Hazret-i Muhammed'in güzel ahlakiyla ahlaklanmis bir sahsiyettir. Hazret-i Muhammed'in "onlara giydiginizden giydiriniz, yediginizden yediriniz." Hadisinin suurundadir. Mevlana'nin kizi Melike Hatun, bir gün cariyesine sert davranmis, onu azarlamistir. Kizinin bu durumunu gören Mevlana, ona: "Onu neden incitiyorsun? Acaba, o hanim; sen de cariye olsaydi ne yapardin? Ister misin ki, bütün dünyada Allah'dan baska kimsenin kölesi yoktur, diye fetva vereyim. Hakikatte onlarin hepsi bizim kardeslerimizdir."

Suçlulara Karsi Muamelesi

Mevlana, güzel ahlakiyla hep affedici olmus, suçlulara karsi gösterdigi hos anlayis ve muamelesiyle, onlari cemiyete, insanliga kazandirmistir.
Mevlana, bir gün odasinda namaz kiliyordu. Birisi içeri girdi ve fakirim, hiçbir seyim yoktur, dedi. Sonra Mevlana'yi namazin huzuruna dalmis, kendisinden habersiz oldugunu anlayinca ayaginin altindaki haliyi çekti ve alip gitti. Hoca Mecdeddin bu durumu ögrenir ögrenmez, o sahsi aramaya basladi ve onu bit pazarinda haliyi satarken yakaladi, sonra eziyet ede ede o fakiri Mevlana'nin huzuruna getirdi. Mevlana, Hoca Mecdeddin'e söyle dedi. "Ihtiyacindan ötürü bunu yapmistir, ayip degildir. Onu mazur görüp ondan haliyi satin almak lazimdir."

Çocuklara Karsi Sefkati

Mevlana, çocuklara karsi çok merhametli ve sefkatli idi: Bir gün Mevlana, mahalleden geçiyordu. Çocuklar da yolda oynuyorladir. Uzaktan Mevlana'yi görünce hepsi birden kosarak saygi ile huzurunda durdular. Yalniz çocuklardin biri uzakta idi. Ben de geliyorum diye bagirdi. Mevlana, çocuk isini bitirip gelinceye kadar bekledi.

Hazret-i Mevlana Sevgi ve Baris'in Sembolü

Mevlana, daima birlestiricidir, baristiricidir, sevginin ve barisin adeta sembolüdür. Iki ulu kisi birbirlerine düsmanlikta bulunuyor, münasebetsiz sözler söylüyorlardi. Onlardan biri ötekine, "Eger yalan söylüyorsan, Allah senin canini alsin" diyor, digeri ona: "Eger yalan söylüyorsan, Allah senin canini alsin" diyordu. Mevlana, onlarin arasina girip: "Hayir, hayir. Allah ne senin, ne de onun canini alsin. O, benim canimi alsin. Çünkü cani alinmaya ancak biz layikiz." Dedi. Her ikisi de baristi.

O'nun Anlayisinda Çalisma ve Insan

"Insanin elde ettigi sey, zararsa çalismamasindan ileri gelmistir, karsa çalisip çabalamasindan.", "Kazanmak da ekin ekmeye benzer, ekmedikçe ona sahip olmaya hakkin yoktur." "Hiç bugday ektin de arpa verdigini gördün mü?" Sözleriyle Mevlana, dostlarina çalismayi emrederdi. Miskinligi reddeden Mevlana derdi ki: "Tevekkül ediyorsan, çalismak hususunda da tevekkül et, kazan da sonra Allah'a dayan", "Birisi bir define buluverir, ben de onu istiyorum dükkanla alisverisle ne isim var der. Baht isi bu, fakat nadirdir. Tende kudret oldukça çalisip kazanmak gerek. Çalisip kazanmak, define bulmaya mani degil ya. Sen isten kalma da, nasibinde varsa define de arkadan gelsin."

O, Dostlarina, Helal Kazanç ve Helal Lokmayi Tavsiye Ederdi

Mevlana, dostlarina, ne olursa olsun helal lokmayi tavsiye ederdi. "Nur ve kemali arttiran lokma, helal kazançtan elde edilen lokmadir. Ilim ve hikmet helal lokmadan dogar, ask ve rikkat (gönül inceligi) helal lokmadan meydana gelir."

Mevlana, dostlarina dilenmeyi yasaklamis ve "Biz, kendi dostlarimiza dilencilik kapilarini kapattik. Dostlarimiz, ticaret, kitabet veya herhangi bir el emegi ve alin teri ile geçimlerini temin etsinler. Biz Hazret-i Peygamber'in "Gücün yettikçe, istemekten sakin." Emrini yerine getirdik. Bizim müridlerimizden kim bu yolu tutmaz ise, onun bir pul kadar degeri yoktur." Buyurmustur.

Hazret-i Mevlana'nin Kainati Kucaklayan Degeri, Insan Sevgisi ve Hosgörüsü

Mevlana'nin kainati kucaklayan degeri, insan sevgisi ve hosgörüsü, Allah'a olan hudutsuz askinin ve Muhammedi feyze tam mazhar olarak rahmet madeni olusunun tabii neticesidir. Tasidigi ilahi ask, eristigi Muhammedi feyz, onu mahviyet sahibi yapmis, benligini, kibrini almistir. Mevlana'nin islerinde kendini begenmisligin zerre kadar görülmemesi bundandir. O, kibirden ve nefretten arinmis, mahviyet ve muhabbetle bezenmistir.

Mevlana, alçak gönüllükte büyüklük, büyüklükte alçak gönüllük, varlikta yokluk, yoklukta varlik, hiçlikte kemal, kemalde hiçlik gösterirdi.

Mevlana'nin hudutsuz insan sevgisinde ve hosgörüsündeki temel esaslardan bir digeri de, müslümanligin üzerinde hassasiyetle durdugu, "Insan yaratilmislarin en sereflisidir" düsturudur. Mevlana bu serefin suuruyla insanlari kucaklar, yaratilmislari, asik oldugu yaratandan ötürü, herhangi bir nefis mücadelesine girmeden, rahatlikla hos görüverir.

Mevlana'nin, kim olursa olsun insanlari hos görüsü, insanlara hos davranisi, kendisini daima küçülterek insanlara hayirli dualar etmesi, kendi önünde kapananlara, kafir de olsa, mukabelede bulunmasi, onun ilahi askla, ilahi cezbelerle ve Allah'in cemal nurlarina gömülmüs olarak yasamasindandir.

31 Eki 2007

Hz. Mevlana & Sözleri





"Gene gel! gene gel! her ne isen gene gel! kafirsen, atese tapiyorsan, puta tapiyorsan da, gene gel,

Bu bizim dergahimiz umutsuzluk dergahi degil,
Yüz kere tövbeni bozmussan da gene gel!"
Hz. Mevlana




>>SÖZLERİ<<

"Ya oldugun gibi görün Ya göründügün gibi ol"

"Biz güzeliz sende güzelles, bizim huyumuzla
huylan, baskalarinin huyunu birak.
Cevher madeni olmak istiyorsan, gönlünü aç,
gögsünü deniz haline getir."

"Cömertlik ve yardim etmede akarsu gibi ol,

Sefkat ve merhamette günes gibi ol,
Baskalarinin kusurunu örtmede gece gibi ol,
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol,
Hosgörülükte deniz gibi ol,
Ya oldugun gibi görün, ya göründügün gibi ol."

"Gönül güzelligi geçmez güzelliktir.
O güzelligin devleti Ab-i Hayatin sakisidir."

Hz. Mevlana






Şeb-i Arus Törenleri


HZ.MEVLÂNÂ'YI ANMA TÖRENLERİ (10-17 ARALIK)

Büyük Türk İslam Mütefekkiri ve Mutasavvıfı Hz.Mevlâna,Konya'nın Kültür ve fikir hayatının gelişiminde yedi asırdır etkisini sürdürmektedir.Mevlânâ fikir,felsefesi ve Yeşil Türbesi Konya adı ile bütünleşmiştir.
.

Hz.Mevlânâ'nın fikirleri, Edeb ve Erkânı, Sultan Veled'in oğlu Ulu Arif Çelebi tarafından sistemli bir şekilde sokularak Mevlevi Tarikatı kurulmuştur. Başta Konya olmak üzere Osmanlı Devletinin bir çok illerinde Degah ve Semâhaneler inşa edilerek Mevlevi Ayinleri (Sema Törenleri) bu Semâhanelerde yapılmıştır.

Günümüzde ise her yıl 10-17 Aralık Tarihlerinde Kültür Bakanlığı himayesinde Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğünün Sekreteryalığında Semâ gösterileri yapılmaktadır. Bu gösterileri yerli ve yabancı binlerce insan ilgi ile izlemektedir.

DERGÂHLARDA MEVLEVÎ AYÎNLERİ NE ZAMAN YAPILIRDI?

Mevlevi Ayinleri sene boyunca kandillerde ve bilhassa Kadir Gecesi ile Viladet Kandili günü, Semahanede icra edilirdi.Halka açık olarak yapılan Sema töreni, Segâh Makamındaki Niyâ Ayini ile tamamlanırdı. Sair zamanlarda yapılan ayinlere ise "Ayin-î Cem" adı verilir,açık havada veya "Matbah-ı Şerif'in" Semâ talim yerinde edilirdi.

Mevlevi Tekkesinde sükunet,sessizlik hakimdi.Hiç gürültü olmaz,konuşmak icabederse son derece yavaş konuşulurdu.

Semâdan sonra ise hiç konuşulmazdı.
Her Perşembe ve Pazar geceleri çekilen "İsm-i Celal(Allah adının anılması;Zikir)den sonra olduğu gibi, herkes "Hücresine" çekilir, tefekküre (Meditasyona) dalardı.

Semâ

Türk tarihinin, ananesinin, inançlarinin bir parçasi olup Hz. Mevlâna (1207-1273) ilhamiyle olusmus ve gelismistir. Kemâle dogru manevî bir yolculugu (Miraci), bir gidis-gelisi, temsil eder. Semâ 7 bulümdür. Her bölümün ayri bir manâsi vardir... Semâ'yi ilmî yönden tetkik ettigimizde, sunu görürüz: Var olmanin temel sarti dönmektir. Varliklar arasindaki müsterek benzerlik , en ufak zerreden en uzak yildizlara kadar her birinin bünye-sini teskil eden atomlarindaki elektron ve protonlarin dönmesidir. Her seyin döndügü gibi, insanoglu da bünyesini teskil eden atomlardaki mevcut dönmelerle, vücudundaki kanin dönmesiyle, topraktan gelip topraga dönmesiyle, dünya ile beraber dönmesiyle tabii ve suursuz olarak döner. Ancak insani öbür varliklardan farkli ve üstün kilan sey aklidir. Iste, dönen SEMAZEN varliklarin müsterek hareketine, semâiyla beraber akli da istirak ettinr...
SEMÂ, kulun hakikâte yönelip, akilla - askla yücelip, nefsini terk ederek, Hakk'ta yok olusu ve olgunluga ermis, kâmil bir insan olarak tekrar kulluguna dönüsüdür. Bütün varliga, bütün yaratilanlara yeni bir ruhla, sevgi için, hizmet için dönüsüdür... Semâzen hirkasini çikarmakla, manen, ebedî âleme, hakîkate dogar, orada yol alir.. Basindaki sikkesi (nefsinin mezar tasi), üstündeki tennuresi (nefsinin kefenidir). Kollarini çapraz bagliyarak, görünüste BIR rakamini temsil eden, böylece Allah'in birligini tasdik eden Semâzen, Semâ ederken, kollan açik, sag eli dua ederc
esine göklere, Hak gözüyle baktigi sol eli yere dönüktür. Hakk'tan aldigi ihsani, halka saçmasidir.
Sagdan sola kalbin etrafinda dönerek, bütün insanlari, bütün yaratilmislari, bütün kalbiyle sevgi ve askla kucaklayisidir. Sema töreni 7 bölümdür. Her bölümün ayri bir manasi vardir.



A) Birinci bölüm : Ilahi aski temsil eden Peygamber efendimizi metheden bir "na't" ile baslar. Buna "Na't-i Serif" denilir. Peygamberimizi methetmek, ondan evvelki bütün peygamberleri ve hepsini yaratan Allah'i methetmek demektir.







B) Bu methiyeden sonra bir kudüm darbesi duyulur. Bu vurus Allah'in (C
.C.) kainati yaratisindaki "kün=ol" emrini temsil eder.




C) 3 ncü bölümde ise her seye can veren "Nefesi" nefhayi Ilahiyyeyi temsil eden bir ney taksimi duyulur.








D) 4 ncü bölüm, Sultan Veled devridir. Bu Semazenlerin bir birine üç kere selam vererek, bir pesrevle dairevi yürüyüsüdür. Sekilde gizli ruhun ruha selamidir.


E) Sema töreni 4 selamdir. Semazen üstündeki siyah hirkayi çikararak, sembolik olarak, hakikate dogar, kollarini bagliyarak bir rakamini temsil eder böylece Allah'in birligine sahadet eder. Seyh Efendi elini öperek sema'ya girme izni alir,



Sema'ya baslar
1 nci Selâm, insanin, bilgiyle hakikâte dogarak, Yüce Yaradan'ini ve kendi kullugunu idrâkidir...
2 nci Selâm, insanin yaratilistaki nizami, azameti müsahede ederek, Allâh'in kudreti karsisinda hayranlik duymasidir...
3 ncü Selâm, insanin hayranlik ve minnet duygusunun ask'a dönüsmesiyle, aklin "ask"a kurban olusudur. Bu tam teslimiyettir, Allah'a vuslattir, Sevgilide yok olustur! Bu dizim'de en yüksek mertebe olan "Nirvana"dir, Islâmiyetteki "Fenâfillah"tir. Ancak Islâmiyette en yüksek mertebe kulluk mertebesidir.
4 ncü Selâm ise, insanin manevî yolculugunu tamam-layip, kaderine razi olarak, yaratilistaki vazifesine, kulluguna
dönüsüdür. Bu Selâma Seyh Efendi ve Semâzen basi da istirak ederler. Bu noktada Semâzen, Amene'r Resûlü'deki (K.Ker. Bakara 2. âyet 285.) Allah'a, Meleklerine, Kitaplarina, Peygamberlerine... imân etmis olmanin nes'esi içindedir. Ilâhî emirlerin ve yaratilis sebeplerinin zevki ve idraki içindedir... Benligini, egosunu maglup etmis Peygamber Efendimizin, "ölmeden önce Ölünüz" ve Kur. Kerim Fecr s/27, son âyetlerindeki, "Ey emin ve mutmain olan nefis, sen O'ndan hosnut, 0 da senden hosnut olarak, Rabbine dön! Has kullarim zümresine gir! Onlarla beraber cennetime gir!" emirlerine uymus ve nes'esine gark olmustur...
F - Semâ töreninin 6 nci bölümünde bilhassa "Mesrik de Allâh'indir, magrib de. Hangi tarafa dönerseniz, Allah'in yüzü oradadir. Çünkü Allâh Vasi'dir, Alîm'dir" (Bakara s.2 115 nci) âyet'inin okundugu Kur. Kerîm tilâvetiyle devam eder.

G - 7 nci bölümde Semâ töreni, bütün peygamberlerin, sehitlerimizin ve bütün inananlarin ruhlari için okunan bir fâtiha ve devletimizin selâmeti için bir dua ile son bulur...

Dede'ler ve Dervis''ler, Semâ Mukabelesinden sonra, kimseyle konusmadan, tefekkür (meditasyon) için, sessizce hücrelerine çekilirler...

Konya yı Tanıyalım.


Konya, M.Ö. 7000'li yıllardan itibaren çeşitli medeniyetlere sahne olmuş, tarihi açıdan önemli bir merkezdir.

Hititler, Lidyalılar, Persler, Selevkoslar ve Romalıların hakimiyetinde bulunan Konya, 7'inci yüzyılın başlarında Sasaniler, ortalarında da Emeviler tarafından işgal edilmiş olup, 10'uncu yüzyıla kadar Bizans eyaleti olarak varlığını sürdürmüştür.

1071 yılında, Malazgirt savaşından sonra Anadolu'nun kapıları Türklere açılmış ve Büyük Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Sultan Süleyman Şah tarafından da Konya fethedilmiştir.

1074 yılında kurulan ve başkenti İznik olan Anadolu Selçuklu Devleti 1'inci Haçlı Seferi sonunda İznik'i kaybedince, Başkent Konya'ya taşınmıştır. Başkent olduktan sonra günden güne gelişen ve pek çok mimari eserle süslenen kent, kısa zamanda Anadolu'nun en gelişmiş şehirlerinden biri haline gelmiştir.

1097 yılından 1308 yılına kadar 211 yıl boyunca, Anadolu Selçuklu Devletinin egemenliği altında kalan Konya, Selçuklu Devletinin yıkılışını takiben Karamanoğulları Beyliğinin hakimiyeti altına girmiştir.

1465 yılında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından Karamanoğulları Beyliği ortadan kaldırılmış ve Konya Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine alınmıştır.

Fatih Sultan Mehmet, 1470 yılında 4'üncü Eyalet olarak Karaman eyaletini kurmuş, merkezini de Konya şehri yapmıştır. 17'inci yüzyılda Karaman eyaletinin sınırları genişlemiş, Tanzimat döneminde de ismi değişerek Konya Eyaleti adını almıştır. Konya şehrinin nüfusu o tarihlerde 1.825 olup, Türkiye'nin 11'inci ve dünyanın da 69'uncu büyük şehriydi.

İstiklal Savaşı yıllarında da Konya üzerine düşen görevi yapmış, Batı Cephesi Karargahı Akşehir'de kurulmuştur.

Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra, Konya İtalyanlar tarafından işgal edilmiş ise de, 20 Mart 1920 tarihinde işgalden tamamen kurtarılmıştır.

Konya nın Coğrafi Yapısı


Konya ili Anadolu Yarımadası'nın ortasında bulunan İç Anadolu Bölgesi'nin güneyinde, şehrin kendi adıyla anılan Konya bölümünde yer almaktadır.

İlimiz topraklarının büyük bir bölümü, İç Anadolu'nun yüksek düzlükleri üzerine rastlar. Güney ve güneybatı kesimleri Akdeniz bölgesine dahildir. Konya, coğrafi olarak 36041' ve 39016' kuzey enlemleri ile 31014' ve 34026' doğu boylamları arasında yer alır. Yüzölçümü 38257 km2 (göller hariç)'dir. Bu alanı ile Türkiye'nin en büyük yüzölçümüne sahip olan ilidir. Ortalama yükseltisi 1016 m'dir. İdari yönden, kuzeyden Ankara, batıdan Isparta, Afyonkarahisar, Eskişehir, güneyden, İçel, Karaman, Antalya, doğudan, Niğde, Aksaray illeri ile çevrilidir.

Konya ili, doğal açıdan kuzeyinde Haymana platosu, kuzeydoğuda Cihanbeyli Platosu ve Tuz Gölü'ne, batısında Beyşehir Gölü'ne ve Akşehir Gölü'ne, güneyinde Sultan Dağları'ndan başlayan Karaman ilinin güneyine kadar devam eden, Toros yayının iç yamaçları önünde bir fay hattı boyunca oluşmuş volkanik dağlara, doğusunda ise Obruk platosuna kadar uzanır.

İlin uç noktalarını kuzeyinde Kulu'nun Köşkler Köyü, batısında Akşehir'in Değirmen Köyü, güneyinde Taşkent'in Beyreli Köyü, doğusunda ise Halkapınar'ın Delimahmutlu Köyü uç noktalarını oluşturmaktadır.

Konya il sınırları içerisinde kalan alan, Türkiye'nin Ana Tektonik Üniteleri'nden Orta Anadolu Birliği'nin güney kesimi ile Toros Birliği'nin orta kesiminde kalmaktadır. Toros Birliği farklı çökelme ortamlarını yansıtan ve geç Kretase Paleosen (ikinci zaman sonu dördüncü zaman başlangıcı) döneminde gelişen sıkışma kuvvetleri ile üstüste bindirilmiş kütlelerden meydana gelmektedir. Konya il sınırları içine giren alanda bunlardan Bozkır Geyikdağı ve Aladağ kütleleri gözlenmektedir. Gerek Toros Kuşağı'nda, gerekse Orta Anadolu birliğinde yörede yüzeyleyen en yaşlı kayaçlar olarak Paleozoik (birinci zaman) yaşlı kayaç birimleri Bozkır, Hadim, Seydişehir, Akören, Ahırlı, Beyşehir, Doğanhisar, Kadınhanı yörelerinde ortaya çıkmaktadır. Genellikle Paleozoik yaşlı birimlerin bir devamı niteliğinde olan Mesozoik (ikinci zaman) yaşlı kayaçlar ise yaygın olarak Ereğli, Bozkır, Seydişehir, Ahırlı, Akören, Altınekin, Kadınhanı, Beyşehir, Akşehir, Ilgın, Doğanhisar yörelerinde yüzeylemektedir. Mesozoik sonunda kapanan okyanusun sıkışması ile ortaya çıkan dağ oluşumu evresinde Toroslarda kütleler meydana gelirken okyanus kabuğu parçaları olan ofiyolitler bu kütlelerin arasında, özellikle Konya Meram, Ereğli güneyi, Bozkır güneyi, Karapınar ve Cihanbeyli civarında gözlenir konuma gelmiştir.

Tersiyer'de (üçüncü zaman) denizin ve gölsel sedimanların yanısıra yaygın volkanik faaliyetlerle daha yaşlı birimlerin üzeri örtülmüştür. Denizel sedimanlar Ereğli ve Çumra civarında gözlenir. Konya ve çevresi Geç Miyosen (10 milyon yıl) Pliyosen döneminde blok faylanmalarla çökmeye başlamış daha sonra bu ortamda bugün de kalıntılarını gördüğümüz (Akgöl ve Hotamış gölü) büyük bir göl oluşmuştur. Bu göl, karasal ve gölsel sedimanlar ile doldurularak bugünkü ovalardan Ereğli, Karapınar, Cihanbeyli, Kulu, Sarayönü, Kadınhanı, Konya merkez ve çevre ilçeler ile Çumra Ovaları oluşmuştur. Bu dönemde meydana gelen volkanik faaliyetler ile Karapınar, Çumra, Akören, Selçuklu kesiminde Takkeli dağ, Acıgöl, Meke Gölü gibi volkanik yapılar ve tüfler ortaya çıkmıştır. Aynı zaman aralığında Ilgın civarında meydana gelen bir fay ile bugün kaplıca olarak kullanılan sıcak su çıkışları meydana gelmiştir. Bütün bu birimler Kuvaterner yaşlı genç karasal sedimanlarla örtülmüştür. Özellikle Konya Ovası ve bunun devamı niteliğindeki Ereğli ve Cihanbeyli Ovaları'nda, çok kalın alüvyal depolar bulunmaktadır.

Konya ili sınırları içerisinde Türkiye'nin en büyük alüminyum (boksit) ve magnezit yataklarının yanısıra, kömür, kil, çimento hammaddeleri, kurşun-çinko, barit madenleri ile önemli oranda yer altı suyu rezervleri bulunmaktadır. Alüminyum (boksit) yatakları Seydişehir ilçesi güneyinde Üst Kretase zaman aralığında karasal ayrışmalarla meydana gelmiştir. Magnezit yatakları ise Meram ilçesi sınırları içerisinde olup tek başına hem Konya'nın hem de dünyanın en büyük rezervli (80 milyon ton) magnezit yatağıdır. Yunak civarında Magnezit ve az miktarda lüle taşı yatakları bulunmaktadır. Ilgın (Haremi Kurugöl), Beyşehir ve Seydişehir ilçelerinde Pliyosen yaşlı toplam 750 milyon ton rezervli linyit kömürü yatakları bulunmaktadır. Beyşehir, Selçuklu ve Ilgın civarında önemli miktarlarda kil yatağı vardır. Ayrıca Bozkır'da barit, Hadim (Kızılgeriş) ve Bozkır'da (Küçüksu) kurşunçinko yatakları bulunmaktadır. Ayrıca Konya'nın birçok yerinde çimento hammaddelerinden kil, kalsit, jips, tras, kireçtaşı ve dolomit gibi hammaddeler bulunmaktadır. Konya ve çevresindeki Çumra, Ereğli, Cihanbeyli, Akşehir, Yunak ovalarında yaklaşık 20-100 metreler arasında yer altı suyu bulunmakta ve bazı yerlerde bu su artezyen yapmaktadır.

Konya ilinde en fazla alana sahip yeryüzü şekli ova ve platolardır. Ovaların tabanlarında yer alan çukur kısımlarında kapalı havzalar oluşmuştur. Yükseltiler az yer tutar, genellikle ilin güneyinde toplanmıştır. Ovalar, platolarla birbirinden ayrılmıştır. Platolar akarsular tarafından fazla derin parçalanmamıştır. Açık havza kısımları da vardır.

Dağlar
Dağlar İlin kuzey kısmında yeralan yükseltiler genel olarak doğu-batı doğrultusunda uzanır. En önemlisi Bozdağlardır. Bozdağlar üzerinde yer yer tepeler yükselir, bu tepelerin en yükseği Bozdağlar'ın batısındaki Karadağ Tepe'dir. (1919 m). Bu tepeler arasında da geçitler yer alır.
Konya'nın batısında yeralan sıra dağlar kuzeyden güneye doğru uzanırlar. En kuzeyinde Sultan Dağları (2169), Aladağlar (2339), Loras (2040), Eşenler (1951) yer almaktadır. Bölgenin güney kısmı Toros dağlarıyla sınırlanmıştır. Bu kuşakta ise Geyik (3130), Bolkar dağları (3134), Aydos dağları (3240) yer almaktadır.

Bu alanda volkanik kütlelerin ve arazilerin önemli bir yeri vardır. Karapınar Ovası'nın güneyinde yer alan Karacadağ (2025), Konya'nın güney batısındaki Erenler Dağı (2319) batısında Takkeli Dağ (1400) yer almaktadır.

Belirtilen volkanik dağların dışında Karapınar yakınlarında kül konilerine rastlanır. Bunlar genç volkanik faaliyetler sonucunda oluşturulmuş küçük konilerden ibarettir. İl sınırları içinde yer alan volkanik dağlar İç Anadolu Bölgesinin diğer volkanik dağları ile karşılaştırıldığında yükselti ve alanlarının daha az olduğu görülür.

Konya'nın ormanları ve su kaynaklarının büyük bölümü buradaki yükseltilerde yer almaktadır. Bölgenin güneyindeki kireç taşlarından oluşmuş yükseltilerin bulunduğu yerlerde mağaralar oluşmuştur. Bunlardan Çamlık mağaralar ve Seydişehir'de bulunan Tınaztepe mağarası , milli park olmaya namzet mağaralarımız.

Platoları Yöredeki Obruk ve Cihanbeyli Platoları ortalama 1000 m. yükseltiye sahip geniş düzlüklerden oluşurlar.
Tuz gölünün batısında Cihanbeyli platosu, güneyinde ise Obruk platosu yer alır.

Obruk platosu üzerinde kireç taşı tabakaları üzerinde gelişmiş karstik şekillerden olan obruklara rastlandığından bu isim verilmiştir. Bunların en büyüğü Kızören obruğudur. Konya'nın kuzeydoğusunda yer alan bu obruk kireç taşlarının çözülmesi ile oluşmuş yaklaşık 300 m. çapında 145 m. derinliğindedir. Obruk içerisine suların dolması ile aynı ismi alan bir de göl oluşmuştur. Göl tabanından fazla suları boşalttığından suları tatlıdır.
Obruk platosu yörenin en çukur yeri olan Tuz Gölü ile Konya ve Ereğli ovalarını birbirinden ayıran bir eşik görünümündedir.

İlin kuzeyini kaplayan Cihanbeyli Platosu genel olarak kireçtaşı tabakaları ile kaplıdır. Bu plato akarsular tarafından az parçalanmış dalgalı bir yüzeye sahiptir.

Zengin bozkırlarla kaplı olan bu platolar, il hayvancılığı ve tarımı açısından önemlidir.